top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıPsikolog Sibel Bora

Nesiller Arası Travma Aktarımı Mümkün Mü?

Güncelleme tarihi: 29 Haz 2022

Siz yaşamamış olsanız bile üç nesil önceki travmatik bir olay sizin bugünkü ruh halinizi etkiler mi?

Bu soruya evet yanıtını vermek eskiden olsa bilimsellikten uzak bir cevap olarak görülürdü. Oysa bugün epigenetik bilimi sayesinde travmaların atalarımızdan bize aktarılmasının mümkün olduğunu biliyoruz. Bugünkü bilimsel bilgiler ışığında ispatlanabilen şey, bu aktarımın üç nesil boyunca mümkün olduğu. Bilim insanlarına göre, duyguların vücutlarımızda biyolojik bir karşılığı var ve bu duygular üç nesil boyunca aynı beden, aynı biyolojik çevreyi paylaşıyor ve yaşanan travmalar o biyolojik çevrede bulunan tüm genetik

materyali etkiliyor. Bunu yapılan bir deneyle açıklamadan önce epigenetik

ne demek buna bakalım: Eskiden bizi var eden DNA'nın sadece kromozomal olduğu yani sadece göz rengimiz, saç rengimiz gibi kısımların aktarıldığı, geri kalan genetik materyalimizin bir karşılığı olmadığı için de "çöp DNA" olduğuna inanılırdı. Oysa bugün biliyoruz ki o çöp DNA değil, tam tersine bizi çeşitli hayat şartlarına hazırlamak için aktifleşmemiş şekilde duran genetik bir materyal. Yani bu şu demek, genetik materyalimizde pek çok şey olabilir, pek çok travmatik iz, bazı hastalıkların öncü genleri olabilir. Ama bunlar illa da ortaya çıkacak diye bir kural yok. Bunların ortaya çıkmasında "çevre" faktörü etkili. Şöyle düşünebiliriz: Genetik mirasımız bir tabancaysa tetiği çeken çevre. Dolayısıyla bizde bir tabanca olabilir ve hayat boyunca tetiği çekilmeyebilir.

Yapılmış bir fare deneyinde (fareler ve insanların gen dizilimleri %99 oranında aynı olduğu ve farelerde bir nesil için 12 hafta geçmesi yeterli olduğundan dolayı bu tarz deneylerde fareler kullanılıyor) fareler doğum yaptıklarında yavru fareler annelerinden ayrılıyor ve çeşitli stres faktörlerine maruz bırakılıyorlar. Annelerinden ayrılan farelerde yaşamlarının geri kalanında depresif belirtiler ve travmayla ilgili olabilecek çeşitli davranış problemleri gözlemleniyor. Bu, beklenen bir şey çünkü travmaya doğrudan maruz kaldılar. Sonrasında, travmaya maruz kalan farelerin yavrularında da onlar o travmaya hiç maruz kalmasalar bile depresif belirtilerin ve travma kaynaklı davranış problemlerinin olduğu gözlemleniyor.

Hatta 3. nesil yani torun farelerde bile aynı belirtiler gözlemleniyor. İlk nesil (yani travmaya doğrudan maruz kalan) farelerin kanında çeşitli stres kimyasalları ve bu genetik geçişe neden olacak bazı maddeler saptansa bile 2. ve 3. neslin kanında bu maddeler görülmüyor ama davranış değişiklikleri görülüyor. Buradan yola çıkarak bilim insanları, travmanın bizdeki karşılığı olan genetik materyali en az üç nesil boyunca taşıdığımızı söylüyorlar. Bu genetik materyal belki hiç aktifleşmeyecek ama belki de tetikleyici bir olay yaşadığımızda atalarımızın yaşadığı şeyin bir benzerini yaşayacağız.

Kuşaklararası travma aktarımı ile ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda Yahudi soykırımından kurtulanların çocukları ile yapılmış araştırmalara da rastlıyoruz. Araştırma sonuçları, soykırımdan kurtulanların çocuklarının tehlike karşısında stres olmaya daha yatkın olduklarını, ayrıca bu kişilerin genetik dizilimlerinin, soykırımdan etkilenmeyen ebeveynleri olan kişilere göre daha farklı olduğunu gösteriyor. Sonraki çalışmaların ise genellikle doğal afetlerden, terörizmden, aile içi şiddetten ve çocuk istismarından etkilenen kişilerle yapıldığını görüyoruz.

Travmanın aktarılmasında ve sonraki kuşakta ortaya çıkmasında en önemli nokta, kişinin travmayı psikoterapi yoluyla işlemlemesi. Bir travmayı sonraki kuşağa aktarmamanın sihirli bir formülü yok ama psikoterapi gibi bireysel ve derinlemesine çalışmalar bu etkileri azaltmanın ve çalışmanın en etkili olduğu alanlar. Unutulmaması gereken şey, eğer bir yerde bir tıkanıklık ve bir türlü çözüme ulaşmayan bir sorun varsa, orada kuşaklararası bir aktarım olabilir mi diye düşünüp araştırmak çok kıymetli. İyi haber şu ki araştırmalar, sadece travmaların değil baş etme becerilerinin de aktarıldığını gösteriyor.

Bu konu ilginizi çektiyse ve okuma yapmak isterseniz aşağıda adı geçen iki kitabı okumanızı öneririm:


*Anne Ancelin Schützenberger- Psikosoybilim

*Mark Wolynn- Seninle Başlamadı


Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page